Hakkımda


Hakkımda: Computerworld, PcWorld, BThaber, Btnet.com.tr, Btdunyasi.net gibi basılı ve online yayınlarda editörlük, Yazı işleri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Doğan Gazetecilik bünyesinde Arabam.com'da Kurumsal Satış Müdürlüğü görevinde bulundu. Tüm bu işlerinin yanı sıra Newtech dergisi'nde birkaç yıl köşe yazarlığı yaptı. Seminerler ve akademilerde dijital reklam üzerine çeşitli sunumlar ve eğitimler veriyor. Halen belogic.co dijital performans ajansında co-founder olarak profesyonel iş hayatına dijital reklam dünyasında devam ediyor.
Detaylı bilgi için tıklayınız

07 Eylül 2011

Satış ve Pazarlama Müdürünüz ne yaptığını bilmiyor mu?

Sosyal Medyayı kısıtlamak doğru mu? Bir de bu açıdan bakın:

Gelişen ekonomik sistem, yeni iş dinamikleri, yeni ekonomi ve artan nüfus, artan işsizlik, özellikle herhangi bir şekilde “eğitim” almış işsizler ordusu sayesinde artan “iş” talebi karşılığını “insan kaynakları” yönetimiyle buldu. HR veya İK olarak kısaltılan bu kavram yalnızca doğru insanı doğru işe almakla kalmıyor, aynı zamanda doğru insanın doğru işteki performansını, verimliliğini ve doğru ücretlendirilmesini de sağlıyor gibi görünerek aslında kendi kendine yeni bir iş alanı oluşturuyor.

80’li yıllarda özellikle Türkiye ölçeğinde kriterler oldukça basit ve insan seçmek kolaydı. Kolej mezunu olmak yabancı dili getiriyordu. Yabancı dil öğrenmek için koleje gidebilmek ise belli bir gelir seviyesinde bir ailenin mensubu olmayı gerektiriyordu. Yabancı dil bilmek Boğaziçi, ODTÜ gibi iyi bir üniversiteye gitmeyi kolaylaştırıyordu. Böyle bir üniversiteyi bitirmek ise zaten iyi bir ekonomik duruma sahip olmanın avantajıyla birleşerek yurt dışında okumayı.

Kısacası baştan sona tam bir kazanç zinciri söz konusuydu. Yabancı dil bilen üniversite mezunlarının sayısının, kolej mezunu sayısının, iyi bir üniversiteden mezun olanların sayısının parmakla gösterildiği böyle bir durumda seçim yapmak da tahmin edebileceğiniz gibi çok kolaydı.

Fakat günümüzde durum oldukça değişmiş görünüyor. Evet ekonomik olarak sınıflar arasındaki farklılık açılmasına rağmen yüzlerce yabancı dil eğitimi veren kolej, onlarca üniversite, rekabet koşulları sayesinde başarılı öğrencilere verilen burslarla eğitimde eşitlik sağlanmadıysa bile kalifiye varsayılan yetişmiş eleman sayısındaki artış gözle görülür durumda. 80’lerdeki CV’lerden farklı olarak şimdi bir çok CVde İngilizce bilgisi standart, yanında ikinci yabancı dilleri görmek mümkün. Hatta yanlarında yurt dışında master ve doktora derecelerini de.

Üstelik bu işe alma sürecini daha iyi yapabilecek olan İK sistemi de mevcut. Eskiden nitelikleri en iyi olan tartışmasız sperm yumurtayı bulabiliyordu. Şimdiyse en iyi spermler arasından hangisinin yumurtayı dölleyeceğine İK karar veriyor.

İşi somuta dökelim. CV gönderme, İK departmanının yüzlerce CV arasından en iyileri elemesi, görüşmeye çağırması, ilk yapılan görüşmelerden sonra kapsamlı ikinci görüşmeler (çoğu zaman kurul şeklinde detaylı görüşmeler, psikolojik testler vb.) çoğu kurumda artık standart bir süreç. Üstelik sadece üst düzey yönetici seçimlerinden bahsetmiyoruz, alt kademedeki elemanlar için de aynı süreç geçerli. Yoksa İK departmanındaki elemanlar bir işe yaramaz.

Artık hepimiz biliyoruz ki yaşam artık eskisi gibi değil, çok büyük bir hızla deviniyor. Öğrenme süreci eskiden olduğu gibi üniversite yaşamıyla kısıtlı bir süreç değil, ömür boyu sürmesi gerekiyor. Doğal olarak bunun bir çok bileşeni var. Okumak gibi, eğitim toplantıları, seminerler, workshoplar, mesleki yayınların takibi ve internet gibi.

Yapılan araştırmalar tüm dünyada, ülkemizde de bu veriler daha aşağı değil, iş yerlerinde başta Facebook olmak üzere Twitter, LinkedIn gibi sosyal medyaya erişimin işveren tarafından kısıtlandığı yönünde.

Peki bundan ne sonuç çıkarabiliriz?


1. Çalıştırdığımız ve uzun süreçlerden geçirerek elediğimiz insanlara düşüncesiz, beceriksiz, aylak, üçkağıtçı muamelesi yapıyoruz. Belki gerçekten de öyleler, o zaman İK departmanımız bir işe yaramıyor. Ya da öyle değiller ama biz öyle olduklarına inanıyoruz, o zaman demek ki İK departmanımıza güvenmiyoruz.

2. İnternetin farklı kullanımları var. Doğal olarak Facebook, Twitter gibi sosyal medyaların da. İnternette porno siteleri dolaşabilirsiniz, veya mesleki bilginizi geliştirebilirsiniz, veya her ikisini de aynı anda yapabilirsiniz. Facebook’ta Recep İvedik filmlerini bolca gülücük ikonuyla paylaşabilirsiniz, veya sosyal ağınızı kurarak işyerinizdeki kişisel gelişiminiz için çevrenizi oluşturursunuz. Twitter’da gece yediğiniz çiğ köftelerin acısını paylaşabilirsiniz, veya kendi ağınızla dünya görüşünüzü, mesleki bilgilerinizi paylaşırsınız.

Dr. House der ki “Herkes yalan söyler”. Aynı şey iş görüşmesindeki motivasyonu işe girmek olan biri için daha da geçerli. Oysa aynı insan Facebook’un hayal dünyasında kendini kaybediyor ve yalan söylemiyor. Recep İvedik videolarını paylaşıyor, piyano çalan kediye gülüyor, aşırı söylemleri olan anlamsız gruplara üye oluyor.

Peki doğru olan bu insana iş yerinde Facebook’u yasaklamak mı, bu vizyondaki adamı o pozisyonda çalıştırmak mı? Yoksa sosyal medyayı doğru anlatarak sosyal medyayı hem onun adına, hem şirket adına bir avantaja çevirecek yolu bulabilmek mi?

Sosyal medyayı yasaklama sebeplerinin başında işverenin zamanını çalmak geliyor. Peki Facebook’ta vaktinizi çalarken paylaştığı videolar YouTube’da, Vimeo’da yok mu zannediyorsunuz? Ya da ekşi sözlük daha mı az eğlenceli vakit öldürmek için? Ya da farklı sitelerde çevrimiçi oyun oynamak?

Bir eleman sosyal medyaya girişi yasaklandığı için zamanınızı çalmıyor mu zannediyorsunuz? Söz konusu olan eğer iş ahlakıysa bir insanda ya vardır ya yoktur. Yoksa zaten iş yerinde internet bile olmasa kankalarıyla eğlenerek zaten kendinin ve sizin vaktinizi öldürecektir.

Başlığa dönecek olursak, İK tarafından kabul gören yeni satış ve pazarlama müdürünüz sosyal medyayı doğru kullanamayacak kadar beceriksiz mi? Yoksa sorunu başka bir yerde mi aramalı?

(Ulvi Yaman’ın blog sayfalarına http://www.ulviyaman.com adresinden ulaşabilirsiniz.)

Kaynak: BTnet.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder