Hakkımda


Hakkımda: Computerworld, PcWorld, BThaber, Btnet.com.tr, Btdunyasi.net gibi basılı ve online yayınlarda editörlük, Yazı işleri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. Doğan Gazetecilik bünyesinde Arabam.com'da Kurumsal Satış Müdürlüğü görevinde bulundu. Tüm bu işlerinin yanı sıra Newtech dergisi'nde birkaç yıl köşe yazarlığı yaptı. Seminerler ve akademilerde dijital reklam üzerine çeşitli sunumlar ve eğitimler veriyor. Halen belogic.co dijital performans ajansında co-founder olarak profesyonel iş hayatına dijital reklam dünyasında devam ediyor.
Detaylı bilgi için tıklayınız

25 Ağustos 2011

Teknolojide patent savaşları

Hızla gelişen teknoloji, patent konusunda bilişim devlerini karşı karşıya getirdi. Rakiplerini, ürünlerinde kendi teknolojilerini kullanmakla suçlayan firmalar, soluğu mahkemede alıyor.

Yıllık 1 trilyon doları aşan dünya mobil pazarında kıran kırana mücadele yaşanıyor. Akıllı telefon, tablet, işletim sistemleri gibi birçok teknoloji geliştiren şirketler arasındaki 'ben buldum' kavgası da tırmanıyor. Apple, Google, Samsung, Nokia, RIM, HTC, Sony Ericsson, Motorola, Microsoft gibi dünya devleri bir taraftan birbirlerini patent ihlal etmekle suçlarken, diğer yandan konuyu mahkemeye taşıyorlar. Şirketler arasındaki rekabetten, yeni teknolojiyi ucuza alan tüketicilerin yanı sıra konuda uzman avukatlar kazançlı çıkıyor.

İŞTE BU DAVALARIN ŞABLONU (büyütmek için resme tıklayın):

Kaynak: Zaman



24 Ağustos 2011

Banyodaki havlular neden çabucak kokar?


Banyodaki havlular yıkanıldıktan sonra, yani vücudumuz tertemiz iken kullanılır ve sadece vücudumuza değerler. Buna rağmen birkaç gün içinde bu havlular kokmaya başlarlar. Bunun sebebi vücudumuz değil vücudumuzdaki ölü deri hücreleridir. İstediğimiz kadar bol su ve sabunla yıkanalım, su ile birlikte kirlerin ve bakterilerin gittiğini zannedelim, yine de vücudumuz üstünde ölü deri hücreleri kalır ve kurulanırken bunlar havluya geçer.

Bundan sonraki sorun havalandırmadır. Zaten havası devamlı nemli olan banyolar küflenme için ideal ortamlardır. Bu nedenle banyoları yıkanma sırasında değil de az sonra açıp havalandırmak gerekmektedir. Aksi takdirde havluya sinmiş deri hücreleri süratle kokuşmaya başlarlar.

Ellerimizi yıkadığımızda sabunun görevi derimiz üzerindeki bakterileri gevşetmektir. Ellerimizi bir havlu ile kuruladığımızda bu gevşemiş bakteriler de havluya geçer. Dolayısıyla ellerimizi sabunla yıkadıktan sonra kurulamadan ıslak bırakmanın temizlik bakımından pek faydası yoktur.

Daha ziyade halka açık yerlerde ve işyerlerinde tuvaletlerde kullanılan elektrikli el kurutucuları elleri kuruturlar ama bakteriler yine deride kalırlar. Bu nedenle temizlik açısından havlular, tabii ki temiz olmak şartıyla, sıcak hava üfleyen elektrikli kurutuculardan daha etkindirler.

Havluların diğer kumaşlardan farkını yaratan, suyu kolayca emme özelliğini veren, kullanılan ipliğin cinsi ve daha önemlisi havlu kumaşının dokunuş biçimidir. Havlu kumaş, kumaşın iki yüzünde halka gibi kıvrılmış iplikler bırakan, ana çözgüden ayrı bir çözgüyle dokunur. Havlu kumaş yapımında daha çok pamuk ipliği kullanılır ve özel bir işlemden (apre) geçirilerek su emme gücü arttırılır.

Türkiye'de havluculuk 18. yüzyılın başından itibaren Bursa'da gelişmiştir. Bunun nedeni Bursa'da kadife dokumacılığının dünya çapında gelişmiş olmasıdır. Havluculuk, kadife dokumacılığınm bir yan ürünü olarak doğmuştur. Havlu ismi de Hav'lı kumaş anlamında Arapça'dan gelmektedir. 'Hav' Arapça'da kadife, çuha gibi kumaşların yüzeylerindeki ince tüylere verilen addır. Hav'sız olarak yapılan ve peşkir de denilen keten havlular ise ayrı bir imalat konusudur.

22 Ağustos 2011

Google+ 'ın rakibi Google++ Çıktı!

Virüslerle son zamanlarda başı bir hayli dertte olan popüler mobil işletim sistemi Android'de yeni bir tehdit ortaya çıktı. Google'ın Google Plus sosyal ağı uygulamalarının kılığına giren zararlı yazılım, bu şekilde Android yüklü cep telefonlarına girmeye çalışıyor. Yazılım yüklendiğinde kendini Google++ olarak gösteriyor ve bu şekilde telefona yüklenen bu yazılımın sahte olduğu kolayca anlaşılıyor.

ANDROIDOS_NICKISPY.C ismini taşıyan zararlı yazılım SMS mesajlarını, arama kayıtlarını ve kullanıcının GPS lokasyonuyla ilgili bilgileri toplayabiliyor. Tehlikeyi kullanıcılara haber veren Trend Micro, henüz tehdidin tam olarak nereden geldiğini belirleyebilmiş değil.

15 Ağustos 2011

Biriktirdiğimiz öfkeler bizi bitiriyor


Çözemediğim problemlerden ve rahatsız olduğum ortamlardan hep kaçtım. Zaman içinde bütün o kaçtığım sahneler, tekrar kurulmaya başladı etrafımda.
Öfkelenip ayrıldığım her yerde, öfkeyi içimde bırakmışım. Her yerden çıkmışım ama hiç arkamı temizlememişim.
İçimde öfkeye yol açan korkularımı bulmaya başladım. Her söylediğimiz yalanın arkasında korkularımız var.
Seminerlerimde insanlara, kendimde tatbik etmiş olduğum affetme sistemini öğretiyorum. İç temizlendikçe, affetme kendiliğinden oluşuyor.

Aynı gün, birbirini tanımayan üç ayrı kişiden adını duydum. Üçü de onunla ilgili aynı şeyi söylüyordu: "Bize 'aynalıklarımız'ı gösterdi," diyorlardı.
Neydi bu 'aynalıklar'? Kimdi Nil Avunduk? Yaptığı işi kişisel gelişim değil, kişisel değişim eğitimi olarak tanımlıyor. Seminerlerine binlerce kişi katılıyor. Aralarında tıp doktorları, psikologlar gibi çeşitli meslek gruplarından kişiler, her yaşta her konumda olanlar var.
Yöntemi çok basit ama bir o kadar da zor.
Çünkü içimizdeki karanlık yönümüzle yüzleşmemiz gerekiyor. Onu aradım, "Röportaj vermiyorum ama isterseniz seminerime gelin," dedi. İlk kez hayatımda bir kişisel gelişim seminerine katıldım (görev icabı!). Salon tıklım tıklımdı. Üç saat sürdü. Ve hayret, hiç sıkılmadan, yorulmadan dinledim. Seminer sonunda da konuşmaya ikna ettim...
- Kimsiniz?
- 1987'ye kadar İstanbul'da yaşayan bir işkadınıydım. Fuar organizasyonları yapıyordum. Yıllarca profesyonel olarak voleybol oynadım. Ancak iş hayatım boyunca, rahatsız olduğum ortamları değiştirerek ilerledim. 21 yaşında ilk evliliğimi yaptım. Sonra baktım olmuyor, ayrıldım. Karşıma çözemediğim bir problem çıktıkça iş değiştirdim, ev değiştirdim, adres değiştirdim. En sonunda, 1987'de, memleket değiştirdim. Çünkü bana göre o sırada Türkiye'deki herkes çok kötüydü. İş hayatımdaki herkes yanlıştı.
- Nereye gittiniz?
- Kıbrıs'a gittim, orada bir evlilik yaptım ve dolayısıyla da eş de değiştirmiş oldum!
İkinci evliliğimden bir kızım oldu. Cennete geldiğimi düşünerek, 'İyi ki bunları değiştirmişim, doğru bir şeyi yakaladım,' derken, zaman içinde bütün kaçtığım sahneler tekrar kurulmaya başladı. Kıbrıs'ta çok başarılı iş hayatım oldu, çok güzel bir kızım, çok güzel bir evim ve çok güzel bir eşim vardı. Fakat yine bir şeylere takılmaya başladım. O sırada önüme kişisel gelişim kitapları çıktı. Ayaklı kütüphane gibi etrafta dolaşmaya başladım.

TANSİYON KRİZİ HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
- Ne oldu da bütünüyle hayatınızı değiştirme kararı aldınız?
- Kişisel gelişim kitaplarının o yüzeysel bilgilerini aktarıyordum. Adı üstünde 'kişisel gelişim'. Farkında değildim, gelişeceğim kadar gelişmişim zaten. Her gelişmemde duvara toslamışım. Aradığımın kişisel gelişim olmadığını, bir gün büyük bir tansiyon krizi yaşadığımda anladım.
Tansiyonum 22'ydi. Doktor 'Artık içki, sigara yok,' dedi. Ben de 'Hiç içki içmiyorum, sigarayı da bırakalı 15 yıl oldu,' dedim. Bir gün hiç unutmuyorum, evde oturuyordum; kızım ağlayan gözlerle bana bakıyordu...
İdeal bir anneydim, iyi bir iş kadınıydım, iyi bir evlattım, bugüne kadar hiç hatalı bir şey yapmamıştım ama ne olmuştu bana? Sonra ikinci bir şey fark ettim ve dedim ki: 'Ben bu hastalığımı devam ettirirsem, çocuğum hasta bir anneye bakacak.' Ben de yıllarca hasta bir anneye bakmıştım. Bir anda hayatım geriye sarıyordu. Bunları yaşadığımda 40'lı yaşlarımdaydım. Bugün 57 yaşındayım.
10 yıldır hiçbir hastalığım yok. İçimde beni geriye çeken bir öfke kalmadı. Onun için yorulmak nedir bilmiyorum.
- Bütün o kişisel gelişim kitaplarından öğrendikleriniz peki?
- Oturduğum yemek masasında kimse negatif konuşamazdı, ama ilk yere düşen ben oldum. Anladım ki, pozitif konuşalım derken, içim fokur fokur öfke kaynıyor.
Öfkelenip ayrıldığım her yerde, öfkeyi içimde bırakmışım. Her yerden çıkmışım ama hiç arkamı temizlememişim ve temizlemediğim her sahne içimde birikmiş.
Her yeni sahneye, sırtımdaki eski küfeyle gidiyorum. 'Ne ekersen onu biçersin,' kanunuyla eski ektiğim her şeyi, yani yaşadığım her olayı, yer ve kişiler değişse de tekrar karşıma getirmişim; hem de büyüterek. Mesela eşinizden ayrıldınız ve bunun nedeni, eşinizin sizi aldatması. Yeni ilişkiye girdiğinde, o kişiye potansiyel aldatıcı olarak bakıyorsun. Ama aldatılman, insanlardan mı kaynaklanıyor, yoksa içindeki inançtan mı?
Bunları bulmaya başladım.
Korkunu bul ve dönüştür
- Nasıl keşfettiniz bu sistemi?
- 'Niye bu kadar kızgınım?' diye düşündüğümde, anladım ki korkularımı fark etmeyip bastırmışım. Korkularımı buldum ama iş korkuları bulmakla bitmiyor. Esas neticeyi, korkularımı dönüştürdüğüm zaman yaşamaya başladım. Bu yüzden kendimde uyguladığım ve seminerlerimde anlattığım kişisel gelişim değil, kişisel değişim sistemi.
- Herkes korkuyla mı yaşıyor?
- Bütün hayatımız korkularımıza göre şekilleniyor. Ama biz bunu fark etmeden 'Başkalarının yüzünden başıma bu geldi,' diyerek yaşıyoruz. Bunu fark ettiğim zaman korkularımı bulup, dönüştürmem gerektiğini anladım. O zaman sistemin bütün sırrı ortaya çıkmaya başlamıştı. Birincisi korkulardı.
İkincisi, kendim ile yüzleşmem gerekiyordu. Bir soru dana sordum: 'Ben nasıl bir kişiyim?' Bu sorumdan sonra bir gün, dört beş arkadaşım sohbet ederken baktım ki herkes yalan söylüyor. Dışarı çıktım, yürümeye başladım ama kendi kendime konuşuyorum: 'Allahım çevremde niye bu kadar yalancı var?' İçimde bir ses 'Kendi yalancılıklarını görmen için,' dedi. Nasıl irkildim! Çünkü ben o güne kadar yalandan nefret ettiğimi söylüyordum. Aynı anda gözümün önüne, yalan söylediğim yüzlerce olay geldi. O zaman anladım ki, yalan söyleyerek yaşıyorum ve bunun farkında bile değilim. Dışarıdaki insanları tarif ettiğinizde, aslında bu sizsiniz. Bana ait olmayan hiçbir tarif yapamam, çünkü başkalarında bende olmayanı göremem. Böylece önce korkuları, sonra aynaları buldum. Aynalar da korkular sistemi de, yine seni içindeki korkuyu bulmaya götürüyor. Her yalanımın altında bir korku bulup dönüştürdükçe, aynı ortamlar oluştuğunda, o yalanları söylemez olduğumu gördüm. Her söylediğim yalanı takip ederek altında 30 tane korkuya ulaştım. Kurallar da korkuları tolore etmek için var. Öfke ve altındaki korku dönüşmediği için insanlar kurallara ve cezalara rağmen istemedikleri neticeler yaşıyor. Öfke sevgiye dönüşmediği zaman hastalık yaratıyor.
- Korkuları dönüştürmek kolay mı?
- Kolay. Ben de bütün bu hastalıklarımı '44 yaşıma kadar yaşadığım stresli ve olaylı hayatımdan oldu,' diyerek bir bahaneyle örtbas edebilirdim. Sizce bulup dönüştürmek mi kolay, yoksa yıllarca tekrar tekrar aynı şeyleri yaşamak mı? Bence bütün insanların kendilerine yapacakları en büyük iyilik, sadece kendilerine kendileri için emek verip, korkularını bularak dönüştürüp, içlerini temizleyip, görmezden geldikleri, geçmişte yaşadıkları bütün olayları ilk defa gerçekten affetmektir ve böylece de kendi kendilerini affederek kendini sevmektir.
- Seminer verme fikri nasıl gelişti?
- Hasta olduğum için de evde dinlenmem gerekiyordu. Bu zamanı, içimdeki temizlemem gereken olumsuz taraflarımı keşfedeceğim ve dönüştüreceğim bir fırsat olarak kullandım.
Böyle bir arayışa girdiğiniz zaman her sorunun cevabı içinizden çıkmaya başlıyor. Kendimdeki bütün korkuları fark etmeye başlamıştım.
Korkuları buldukça ve dönüştürdükçe yaşantımın güzel bir şekilde dönüştüğünü görmeye başladım.
- Hayatınızda nelere yer yok artık?
- Bugüne kadar 200 kadar kişiyi affettim ve onlarla yaşadığım olayları sevgiye dönüştürdüm. Birine ya da bir olaya kızacak olursam 'Onun yüzünden başıma bu geldi,' demeye hayatımda yer yok. Çünkü ben artık yaşayacağım bir olayı nasıl tarif edeceğimi ve nasıl dönüştüreceğimi biliyorum. Anı yaşamayacağım hiçbir ana hayatımda yer yok.

Kaynak: Sabah Gazetesi - Tuluhan Tekelioğlu Röportajı